Ticari hayat devam ettirilirken karşılaşılan birçok sorun vardır. Mal alımından, istihdam edilecek personelin işe alınması ve yetiştirilmesine, üretimden, satış ve pazarlamaya kadar her aşama ayrı bir sıkıntıdır.
Bu aşamaların her biri başarı ile tamamlansa ve mallar satılsa dahi işin bir de tahsilat boyutu vardır. Tahsil edilemeyen fakat faturası kesildiği için katma değer vergisi ödenmiş olan, yıl sonunda kurum veya gelir vergisi açısından da kazanç olarak gösterilecek olan bu tutarların vergi matrahından çıkarılması ve zarar olarak yazılması en azından elde edilmeyen kazancın vergisini ödememek bakımından teselli verici olacaktır. Tekstil ihracatıyla gelişme gösteren bir ilimizde yeminli mali müşavirlik yapan bir arkadaşım, yeni tanıştığı bir firmanın tahsil edemediği milyonlarca lira alacağı olduğu halde, mahkemelik olduğu bu alacaklar yüzünden yüz binlerce lira vergi ödediğinden bahsetmişti. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi birçok firma sahibi ve yöneticisi bu durumu bilmediği için tahsil edemediği ve davalık olduğu alacakların vergisini ödemek zorunda kalıyor. Firmaların büyüklüğüne göre bu tür zararlar bazen çok büyük tutarlara ulaşabiliyor. Hâlbuki bu zararların vergiden düşülebilme imkânı vardır.
Doğal olarak ve tahmin edileceği üzere, bu zararların vergi kanunları tarafından kabul görmesi ve vergi matrahından düşülebilmesi için gerçekleşmiş olmaları yeterli değildir. Vergi kanunlarının öngördüğü diğer şartların da yerine getirilmesi gerekir. Kurumlar Vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safi kurum kazancı ise, Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri çerçevesinde hesaplanır. Yani elde edilen gelir; üzerinden vergi hesaplanacak matrah olarak kabul edilmez. Bu gelirden birtakım giderlerin düşülmesinden sonra bulunan safi kazanç üzerinden vergi hesaplanmalıdır. Yukarıda da bahsettiğim üzere ticari faaliyetlerde bazen zarar etmek de muhtemeldir ve kanun bu durumu öngörmüştür. Bu yüzden işle ilgili olmak şartı ile mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenmiş olan zarar, ziyan ve tazminatlar safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek gider olarak kabul edilmiştir. Teknik olarak izah etmek gerekirse, bu zararlar şüpheli alacaklar hesabında takip edilir. Şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr zarar hesabına intikal ettirilir.
Buna göre, bir alacağın şüpheli hale gelmesi ve bu hesap altında takip edilip karşılık ayrılabilmesi için alacağın ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olması gerekir. İkili ilişkilerden kaynaklanan alacaklar için karşılık ayrılamaz. Ayrıca bu alacaklar için dava açılmış olması veya icra safhasına geçilmiş olması gerekir. Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için karşılık ayrılabilmesi için bu alacağın yazı ile bir defadan fazla istenilmesine veya protesto edilmiş olmasına rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olması gerekir. Protestonun noter vasıtasıyla yapılması, alacak talep yazısının da herkesin kabul edebileceği bir tarzda yazılması gerekir.
Yurtdışından Alacaklarda Karşılık Ayrılması
Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların tespiti açısından dava edilecek alacak için avukatlık ücreti, yargı harcı, notere yapılacak ödemeler ile posta giderleri toplamı dikkate alınıp tahmini bir dava maliyeti bulunur ve bu tutar alacakla kıyaslanır. Tahmini dava maliyeti alacaktan daha fazla ise mahkemeye başvurulmadan protesto veya yazı ile bir defadan fazla istenerek tahsil edilemeyen alacak için karşılık ayrılabilir. Bu şartlardan herhangi birisi eksikse şüpheli alacak kaydı yapılamaz. Alacağın yurtiçinden veya yurtdışından olması bir önem taşımadığından yurtdışından olan alacaklar için de bu madde hükümleri geçerlidir.
Yurtdışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekir. Yurtdışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacak şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları için de şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkündür.
Aciz Vesikası ve İflas Eden Borçlular
Bazı alacakların muhatapları genel olarak ödeme zorluğuna düşmüş olabilir. Usulüne göre aciz vesikası çıkarılan bu kişilerden alacaklı olanlar, bu alacakları için karşılık ayıramaz. Çünkü aciz vesikası, alacağını tamamen alamamış olan alacaklıya, ödenmeyen alacak miktarı için verilen bir belgedir. Bu belgenin verilmesi ile alacaklının alacağı son bulmaz, aksine alacaklının durumu kısmen kuvvetlendirilmiş olur. Örneğin alacağın zamanaşımı süresi, belgenin düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl olur ve artık borçlu borcunun olmadığını iddia edemez. Başka bir deyişle aciz belgesi İcra İflas Kanunu anlamında borç ikrarını içeren bir belge olup, alacağın değersiz olduğuna ilişkin bir vesika değildir. Bu nedenle bir alacağın aciz belgesine bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkânını ortadan kaldırmaz.
Buna mukabil iflası istenen borçlularda durum farklıdır. İflas halinde, alacaklının borçluyu dava etmesi veya icra yoluyla takip edebilmesi yasal olarak mümkün değildir. İcra ve İflas Kanunu, bu takip yollarını kapatarak sadece iflas masasına kayıt olma hakkını verdiğinden, cebri icra ve külli tasfiye yolu olan iflas halinde bütün alacaklılar eşit şekilde işlem görür ve bu nedenle ferdi icra takiplerine izin verilmez. İflas bir icra yolu olup alacaklı yönünden normal icradaki gibi amaç alacağa kavuşmak olduğundan iflas masasına kaydı yaptırılan alacaklar icra safhasına intikal edilmiş sayılır. Mükellefler borçlu müşterilerinin iflas etmesi halinde, şüpheli alacak karşılığı ayırabilirler. Ancak karşılık alacağın masaya kaydının yapıldığı, diğer bir ifadeyle icra safhasına intikal ettiği hesap döneminde ayrılmalıdır. İflas halinde de ayrılan şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir. Hakkında iflas ertelemesi kararı bulunan firmalar için de kanunen icra takibi yapılamadığından, bu alacaklar için dava ve icra süreci başlamasa da karşılık ayrılabilir. / Yusuf Keleş – Zaman