Bu iddiamızı enflasyon düzeltmesinin gerekçesine dayandırıyoruz.
Enflasyon düzeltmesi devletin vergisel avantaj sağlaması için getirilmemiştir.
Bu konuda Eylül ayının başındaki makalemizde, enflasyon düzeltmesinin bir gelir bir kazanç veya bir RANT OLMADIĞINI ısrarla vurgulamıştık.
Anlattıklarımızı tekrar etmek yerine buyurun önce şu alıntıları okuyalım sonra tartışalım;
“Ülkemizde uzun yıllardır süren yüksek enflasyon, çok çeşitli tahribatlarının yanında, malî tabloları da bozmuş ve malî tabloların gerçek durumu yansıtmaktan uzaklaşmasına yol açmıştır.
Türk vergi sisteminin bileşenleri olan vergi idaresi ve vergi mevzuatının günün şartlarına uygun olarak yeniden yapılandırılmasında hareket noktası olan, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunundan sonra yasalaşan ve bazı maddî vergi kanunlarında değişiklikler yapan 4842 sayılı Kanundan sonra bu sürecin bir adımı olarak bu yeni Tasarıyla da enflasyonun malî tablolar üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek üzere bazı vergi kanunlarında değişiklikler yapılması amaçlanmaktadır.
…………………
Vergi kanunlarımızda enflasyonun etkilerinin giderilmesi ile ilgili çok sayıda hüküm olmakla birlikte, birbirleriyle uyumlu olmamaları ve uluslararası kabul görmüş standartlardan da uzak olmaları bu dağınık yapının tutarlı ve uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve önemli artışlar, vergi matrahının oluşmasında bazı mükelleflerin lehine, bazı mükelleflerin de aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Daha açık bir ifade ile borçlanarak çalışanların vergi matrahı suni olarak azalırken, öz sermayesi ile çalışanların vergi matrahı suni olarak artmaktadır. Bu da vergi adaletini ve ticaret hayatındaki rekabet ortamını zedelemektedir.
Bunun sonucu olarak da işletmeler öz sermaye ile çalışmaktan uzaklaşıp, borçlanmaya yönelmekte, bu durum, ülkemizin kaynak dağılımını ve işletmelerin malî dengelerini bozmakta ve malî yapının zayıflamasına yol açmaktadır. Bu nedenle katlanılan finansman maliyeti, vergi matrahlarının büyük ölçüde azalmasına sebebiyet vermektedir.
Öz sermayesi ile çalışmak zorunda olan veya böyle çalışmayı tercih eden işletmeler kazanç
vergisi olmaktan çıkıp servet vergisine dönüşen haksız vergilendirme ile karşılaşmaktadır. Bu husus işletmelerin öz sermayelerini azaltmakta, yatırım ve istihdam politikalarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Enflasyon düzeltmesi olmaması aynı zamanda, kayıt dışı ekonomiyi teşvik etmekte ve kayıt
dışı ekonominin temel sebepleri arasında yer almaktadır.
Yerli sermayenin zarar görmesinin yanı sıra, yabancı sermaye de bu faktör nedeniyle ülkeye
yeterince gelmemekte, hatta yerli sermaye çeşitli şekillerde yurt dışına yönelmektedir.
Bütün bunların yanında, malî tabloların çok yönlü fonksiyonları da işlevsiz kalmaktadır. Yatırımlar kredi tahsisleri ve kâr dağıtımları açısından hatalı kararlar alınabilmekte, işletmenin yönetimi ile ilgili performans sistemleri anlamsız hale gelmektedir. Büyük emek verilen, büyük kaynaklar aktarılan muhasebe işlemleri anlamsız ve işe yaramaz rakam yığınları üretmekte, bunun işletme ekonomilerinde doğurduğu zararlar, son noktada, vergi potansiyelinin de aşınmasına yol açmaktadır.
Enflasyon düzeltmesi, gelecekte enflasyon tamamen yok olsa dahi geçmişte yaşanan enflasyonun yol açtığı ve malî tablolarda yarattığı tahribatı düzeltmekte, dolayısıyla, işletmelerin öz sermayelerinin gerçek boyutları ile değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır.
Vergi barışının ve ekonomik sağlamlığın işletme bazında kalıcı olarak sağlanması açısından bu düzenlemeler yapılmaktadır.
Yukarıda yer alan gerekçelerle enflasyon düzeltmesine vergi mevzuatımızda yer verilmesi
zaruret haline gelmiş ve Tasarı bu amaçla hazırlanmıştır.”
Okuduğunuz bu metin, Eylül 2003 tarihinde “ Maliye Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 28.7.2003 tarihinde kararlaştırılan “Vergi Usul Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın Genel Gerekçesinden alınmıştır.
Tasarı yasalaşarak 5024 sayılı Kanun olmuştur. Bu kanun ile Vergi Usul Kanununa “enflasyon düzeltmesi” hükümleri yerleştirilmiştir.
Enflasyon düzeltmesinin (dikkat edelim; Enflasyon DEĞERLEMESİ DEĞİL) gerekçesini böyle yazan Bakanlığın bugün ısrarla bu düzenlemeden vergisel sonuç çıkartmaya çalışması anlaşılır gibi değildir.
Yukarıdaki, genel gerekçeden alınan kısım yeterli olmadıysa, Tasarının madde gerekçelerinden de bazı aktarmalar yapalım;
“ Madde 2. – Bu düzenleme ile Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmektedir. Madde yeni hali ile iki fıkradan oluşmaktadır.
- fıkrasında yeni ihdas edilen enflasyon düzeltmesi hükümleri,
- fıkrasında ise yeniden değerleme oranına ilişkin düzenleme yer almaktadır.
- fıkrası (8) bentten oluşmaktadır. Mükellefler malî tablolarında yer alan parasal olmayan kıymetlerini bu fıkra hükümlerine göre enflasyon düzeltmesine tâbi tutacaklardır.
Parasal olmayan kıymetlerin üzerindeki enflasyonist etkinin ortadan kaldırılması ve değerlerinin günün değerine ettirilmesi için yapılan enflasyon düzeltmesi, paranın satın alma gücündeki değişmelere paralel olarak nominal değerleri değişen fakat satın alma güçleri aynı kalan parasal olmayan kıymetler için
yapılmaktadır.
Dünyada genel kabul görmüş standartlarda enflasyon düzeltmesi, bilanço esasına göre defter tutan işletmelere yönelik olarak uygulanmaktadır. Bu itibarla gelir üzerinden elde edilen vergilerin mükellefleri olan gelir vergisi ve kurumlar vergisi mükelleflerinden bilanço esasına göre defter tutan mükellefler gerekli şartların oluşması halinde enflasyon düzeltmesi yapabileceklerdir.”
Şimdi şu sorunun cevabını verebildiğimizi sanıyorum; Enflasyon Düzeltmesi bir DEĞERLEME değildir. DEĞERLEMEYLE ortaya çıkan fark gerçektir. Özellikle bağımsız denetim açısından değerleme farkları işletmelerin SERVET DEĞERİ açısından önemlidir. Değerleme farkları bir RANT yaratır.
Halbuki, enflasyon düzeltmesinde ortaya çıkan farklar fiktif/farazi fonlardır. Bu fonlar, durduğu yerde ne servettir ne kazanç hatta ne de ranttır.
Fonlar işletme dışına çıkartıldığında vergilenir. Halbuki, bu fonlar sermayeye eklendiğinde kazanç dağıtımı sayılmamaktadır. Zira, kazanç unsuru değildir.
Enflasyon düzeltmesinin öz sermaye kalemlerinde ortaya çıkarttığı etkiye bakarak, GVK 38. Maddesindeki “Kazanç, öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. “ ifadesine takılmayalım. Buradaki artış veya azalışlar, faaliyete bağlı değerlerdir.
Değerlemelerin etkisi konusunda aynı maddenin son fıkrasına bakılmalıdır. Burada, “Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanunu’nun değerlemeye ait hükümlerine uyulur. “ denilmektedir. Düzeltmelere ait hükümlere değil…
Hala, fikrinizde bazı bulanık noktalar varsa, size 5024 sayılı Yasanın madde gerekçesinden bir başka alıntıyı gösterelim;
“ Enflasyon düzeltmesine ilişkin olarak genel gerekçede de belirtildiği üzere; enflasyon düzeltmesinden amaç mükelleflerin reel kazançları üzerinden vergilenmesinin sağlanmasıdır. Bu amacın sağlanması da öncelikle mükelleflerin malî tablolarının enflasyon düzeltmesine tâbi tutulmasına bağlıdır.”
Enflasyonun yol açtığı “gerçek olmayan” kazançlarının vergilenmemesi için….
21.11.2024
Ertuğrul Tuncer
Yeminli Mali Müşavir
Köker YMM Bağımsız Denetim A.Ş.
etuncer@kokerymm.com
Kaynak: www.MuhasebeTR.com